2010 yılının Mayıs Haziran aylarıydı. Okuldan mezun olmamız için girmemiz
gereken sınavlar teslim etmemiz gereken ödevler henüz bitmiş değildi. Geç
saatlere kadar ödev yazmaktan bulanıklaşmış zihinlerimizle bu son ayların
tadını çıkarmamız gerektiğini düşünüyorduk . Ve o yıl Ezginin Günlüğü tam da
bizim ruh halimize göre bir şarkı yaptı. Geçmem bir daha Kadıköy'den… 4 yıl
boyunca sokaklarında gezdiğimiz bazen nefret edip bazen sıla hasretiyle
özlediğimiz Kadıköy’den mezuniyet sonrası geçmemek üzere yeminler ettirmişti bu
şarkı. Ama bozulan en güzel yeminlerden biriydi tekrar Kadıköy'e kavuşmak. Ait
hissetmezsen de güvende hissetmekti. Alışın olduğun sokaklarda yürümek eski
günlerden izler aramaktı. Taze kavrulmuş kahve kokusunun sarhoşluğunda kendini
Kahve Dünyası’na atmaktı. Yazar ve şair fotoğraflarına yapılan yorumlar
eşliğinde içilen kahveydi. Kilise önündeki sokak çalgıcılarından memleket
ezgileri duymak için kulak kabartmaktı. İstanbul’u ziyaret gelen arkadaşı Moda
kayalıklarına götürüp seyre dalmaktı. Adalara gitmeden önce ayak bastığımız son
kara parçasıydı. Okuldan kaçıp “inilen” yerdi. En paspal halinde opera
izlemekti ve tabi ki Haldun Taner’in önünde buluşmaktı. Kadıköy bir türlü aynı
şeye heyecanlanmadığın aynı ruhu taşımadığın ama her şeyiyle bildiğin tanıdığın
güvendiğin kuzendi.
Tekrar buluşmak üzere vedalaşılan ve arayı bu kadar açmamak için söz
verilendi.
kadıköy çok durulmaması ve hatta çok uzak da durulmaması gereken bi yer,ilkler meclisi..:)
YanıtlaSiluzun bir aradan sonra bloğunda gezinirken ve tam şu anda olmak istediğim yer Kadıköy'ken bu postunu okumak yine seninle gizliden gizliye hep iletişim halinde olduğumuzu gösterdi ve yine halleştik durup dururken:)) baki muhabbetle canım dostum...
YanıtlaSil